KAN, TER VE GÖZYAŞI,
KEVIN GARNETT

(Bu yazı Pivot dergisinin 51.sayısında yayınlanmıştır.)
Blood, Sweat & Tears
KEVIN GARNETT
“DA KID” artık büyüdü ve tek hedefi takımını başarıya taşıyarak
“DA M.V.P” olmak!!
Kevin Garnett, şüphesiz son yıllarda NBA’deki en büyük
oyunculardan biri. Ama NCAA’i pas geçerek doğrudan NBA’e atılması
onun önüne bir çok zorluk çıkarttı. NBA zaten acımasız ve büyük
para oyunlarının döndüğü bir ligdir eğer insanlar sizin hassas
olduğunuz bir noktayı yakalarsa, etik olsun ya da olmasın, kazanmak için
bunu size karşı kullanmakta bir an için bile tereddüt etmez. KG’de
küçük yaşta kurtlar sofrasına atılmasına rağmen tanrı vergisi
yeteneği ve mücadeleden asla kaçmayan yapısıyla sağ kalmasını
bildi ve NBA değirmeninde öğütülen onca genç ve yetenekli
oyuncudan biri olmamayı başardı. Kendi ifadesiyle o, her çıktığı
maçta bir “yaşam” mücadelesi verdi ve takımı yenilse de çoğu
kez bu mücadeleden galip ayrıldı. Artık O, NBA’de herkesin saygı
duyduğu bir oyuncu. Geçtiğimiz NBA All-Star maçında aldığı MVP
ödülü, yıllardır bir ünvana susamış KG’nin NBA’in en iyi
oyuncularından biri olduğunu tasdik ederken, KG’i öyle bir kamçıladı
ki 7-9 Şubat tarihindeki All-Star haftasonundan sonra çoşan KG’yi
ve onun Timberwolves’unu durdurmak neredeyse imkansız hale geldi. Bu
kez Garnett, All Star MVP ödülünden çok daha büyük ve prestijli
bir ödülü gözüne kestirdi ve şu ana kadar ortaya koyduğu
performansla bu onuru sonuna kadar hakediyor: Normal Sezon MVP Ödülü!!..
DNA, yani Deoksiribo Nükleik Asit; adenin, guanin, sitozin ve timin
bazlarından oluşan ve canlıların kalıtsal bilgisini yapısında
saklayan bir sır küpü... 19. yüzyılda Darwin ve Lamarck'ın çalışmalarıyla
başlayan genetik bilmi, Charles Davenport'un düşünceleriyle sadece
bilimsel bir temele oturmaktan çıkarak Hitler'in ideolojisine temel
oluşturup siyasal platforma bile taşındı. Modern anlamda genetik
bilimi ise özellikle son 10 yılda büyük bir atılım gösterdi. İnsanın
gen haritasının çıkarılması ile Kanser gibi hastalıkların
sonunun getirilebileceğine dair olan inançla yola çıkılan projeler
birkaç yıl önce, DNA çiftlerinin kopyalanarak insan klonlamayı amaçlayan
bir projeyle meydana gelen kopya koyun Dolly ile beraber başka bir
boyut kazandı ve bilim adamları arasında oldukça şiddetli tartışmalara
konu oldu. Bu arada geçtiğimiz ay içinde sevgili ilk klonlanmış
koyunumuz Dolly, nadiren görülen bir akciğer hastalığı nedeniyle
genç yaşta hayata gözlerini yumdu. Ve günümüzde Genom Projesi
sonucunda bilim adamları neredeyse insanların gen haritasını çıkartma
işlemini tamamlamış durumda. Ama kimi çevreler, ürettikleri komplo
teorilerinde, genetik hakkındaki araştırmaların insanlığı amansız
hastalıkların pençesinden kurtarmaktan çok Amerika'nın hegemonya
stratejisinin bir ürünü olarak kimyasal silahlardan bile etkilenmeyen
"Kaptan Amerika" tarzı süper askerler üretmek adına yapıldıldığını
iddia etmekte. X-files’ta ajan Fox Mulder bu tip iddialar üretir de
biz üretemez miyiz!! Pekala süper asker yaratmayı kafasına koyan bir
devlet, süper sporcular, süper basketbol oyuncuları yaratmayı da düşünebilir.
Mesela beni böyle bir projenin başına getirseler ve neredeyse
kimsenin eşleşemeyeceği bir basketbol yıldızı üretmemi
isteselerdi sanırım bu oyuncu pivot fiziğinde ama bir guard kadar hızlı,
top sürebilen, pas verebilen, bir off guard kadar orta mesafenden attığını
sokabilen bir oyuncu olurdu; yani tıpkı Kevin Garnett gibi!..
Adam Olacak Çocuk
Kevin Maurice Garnett, 19 Mayıs 1976’da Mauldin-Güney Carolina’da
doğdu. KG çocukken birazcık sokakta gezen belalı tiplerden de olsa
(Okulda beyaz bir çocuğun bileğinin kırıldığı bir kavgaya karıştığı
için tutuklanmıştı) genelde vaktinin çoğunu idolü Magic Johnson
gibi iyi bir basketbolcu olabilmek için Springfield Park’ta basketbol
oynayarak geçiriyordu. Hatta Kevin, kendisini basketbola o kadar kaptırıyordu
ki yanında biri olsun ya da olmasın çoğu kez gece yarısına kadar
parkta kalarak şut atmaktaydı. Kevin’ın öz babası O’Lewis
McCullough da tam anlamıyla bir basketbol delisiydi. KG’nin üvey
babası ise onun basketbol oynamasına pek de sıcak bakmıyordu. Annesi
Shirley Irby Garnett de çocuğunun basketbol gibi “boş işler” ile
uğraşacağına oturup ders çalışarak üniversiteye gitmesini
arzulamaktaydı. Ama KG’nin okul ve derslerle arası pek iyi değildi.
Onun tek yapmak istediği basketbol oynamaktı. Bu yüzden Kevin,
herkesten gizli olarak lisesinin basketbol takımı Mauldin
Mavericks’te oynamaya başladı. Kevin’ın ailesinin ise bundan
haberi yoktu. Öğrendiklerinde de çoktan iş işten geçmiş ve
Garnett maçlara çıkmaya başlamıştı. Artık Kevin’ın basketbol
oynamasının engellenemeyeceği aşikardı. Üstelik Kevin, bu oyunu
gayet de iyi oynuyordu. Lisedeki ikinci yılında KG’nin ünü giderek
yayılmaya başladı. Garnett’in maçlarını kaçırmak istemeyen
insanlar Mauldin Lisesi’nin salonuna akın ederek onun basketbol şovunu
izliyordu. KG, o günlerde basketbol vasıtasıyla Stephon Marbury
isminde New York’lu bir genç ile tanışıyor ve ikilinin arasındaki
dostluk, kısa zamanda adeta iki kardeşin ilişkisine dönüşüyordu.
KG, Güney Carolina’da Mauldin Lisesinde “Mr.Basketball” seçildikten
sonra son sınıfta Chicago, Illinois Eyaleti’ndeki Farragut
Akademisi’ne geçmek zorunda kalmıştı. 1995 sezonunda %66.6 şut yüzdesi
ile 25.2 sayı, 17.6 ribaund, 6.7 asist ve 6.5 blok ortalamarıyla
oynayarak, spektaküler smaçları ile adını duyuran ama ne yazık ki
kötü bir trafik kazası sonucunda bir lise efsanesi olmaktan öteye
gidemeyen Ronnie Fields (1996’da Amerikanın en iyi beş lise
oyuncusundan biri olarak seçilmişti) ile birlikte takımını
28-2’lik bir seride sırtlayan oyuncu olurken Amerika’nın en yüksek
tirajlı gazetelerinden USA TODAY tarafından yılın basketbol oyuncusu
olarak seçilirken, Parade ve Slam Dergilerince de Amerika’daki en iyi
beş lise oyuncusundan biri olarak gösterildi. Kevin’ın
Brooklyn’li kankası Steph ise Parade tarafından 1995 yılının en
iyi lise oyuncusu seçilmişti.
Garnett, Springfield'da düzenlenen birinci Nike Hoop Summit turnuvasında,
Amerikan Genç Milli takıma davet edildi ve ilk defa Amerikan Ulusal
formasını giydi. Yapılan maçta Amerikan Genç Milli Takımı,
uluslararası oyunculardan oluşan karma takımı zor da olsa 86-77 mağlup
ederken KG, 10 sayı, 10 ribaund ve 9 blokla triple-double'ı kıl payı
kaçırıyordu. (1999'da KG, Porto Riko’da düzenlenen Amerika Kıtası
Olimpiyat elemelerinde ikinci kez milli formayı giyme şansını
yakaladı. KG'li Amerikan Milli takımı, 11 günde çıktığı 10 maçın
10'unda da galip gelerek altın madalyaya uzanırken, Garnett 11.9 sayı,
7.0 ribaund, 1.9 asist, 2.2 blok ve 1.7 top çalma ortalamaları ile
Gary Payton, Tim Duncan ve Jason Kidd ile birlikte takıma kattığı yüksek
enerji ve nefes kesen smaçlarıyla seyircilerin beğenisini toplamıştı)
Tekrar KG’nin Lise son sınıftaki son günlerine dönelim. KG, Ron
Mercer, Shareef Abdur-Rahim ve Stephon Marbury gibi ülkenin en iyi lise
oyuncularını karşı karşıya getiren St.Louis’deki 1995 McDonalds
All-American maçında 18 sayı, 11 ribaund, 4 asist ve 3 blok üreterek,
Most Outstanding Player ödülünü kucaklarken (1995 McDonalds
All-American maçında oynayan ve şimdi NBA’de forma giyen diğer
oyuncular: Kobe Bryant, Vince Carter, Paul Pierce, Chauncey Billups,
Antawn Jamison ve Robert Traylor) ardında toplam 2533 sayı, 4807
ribaund ve 739 blokluk bir lise kariyeri bırakıyordu. Normal şartlar
altında Kevin Garnett çapında bir oyuncuyu kapmak için çoğu NCAA
takımı kıyasıya bir yarışa girerdi (KG’nin NCAA’de oynayamıyacağı
belli olmadan önce Michigan, Michigan State, DePaul, North Carolina ve
Illinois üniversiteleri ile görüştüğü söyleniyordu) ama Kevin,
son SAT sınavında kaldığında artık koleje kabul edilme ihtimali
ortadan kalkmıştı. İşte bu yüzden artık şansını NBA’de
denemeye karar verecekti.
Kuzu Postuna Bürünen Timberwolves’un Hain Planı!!..
1995 NBA Draftına; Jerry Stackhouse, Rasheed Wallace, Antonio McDyess,
Joe Smith, Damon Stoudemire ve Michael Finley gibi bir çok bomba isim
katıldığından Kevin Garnett’in kaçıncı sıradan seçileceği
merak konusuydu. Çünkü 1975 Draftında Philadelphia tarafından 5.sıradan
seçilen Darryl Dawkins’den tam 20 yıl sonra ilk defa bir Lise
oyuncusu NBA draftında seçilme şansına sahipti. (NBA tarihinde, üniversitede
oynamadan liseden direk lige katılan ilk oyuncu efsanevi Moses
Malone’dur. NBA Draftında 1.sıradan seçilen ilk liseli oyuncu ise
2001’de Washington Wizards tarafından seçilen Kwame Brown’dur)
Bu sırada Minnesota’nın basketbol faaliyetlerinden sorumlu başkan
yardımcısı eski Celtics efsanelerinden Kevin McHale ve takımın
coach’u Flip Saunders, Timberwolves için ilginç bir draft stratejisi
belirlemişti. Ortalığa Kevin Garnett’in bulunmaz bir Hint kumaşı
olduğuna ve onu kesinlikle kaçırmayacaklarına dair söylentiler
yayacaklardı. Böylelikle spekülasyonlara aldanıp paniğe kapılan
takımlardan birinin “Bu adamların kesin bir bildiği vardır!! Biz
elimizi bunlardan önce tutalım da şu çocuğu alalım” diye
Garnett’ı seçeceğini ümit ediyorlardı. Hayallerindeki oyuncu ise
North Carolina’da Michael Jordan’ın tahtına aday gösterilen
skorer guard- forvet Jerry Stackhouse idi. McHale ve Saunders planlarının
tıkır tıkır işleyeceğini, bu şekilde de diğer takımları
“kekleyerek” Stack’in doğrudan kucaklarına düşmesini sağlayacaklarını
hesaplamaktaydı.
“Flip eğer bu çocuk başaramazsa ikimiz de kovuluruz!!” Kevin
McHale
Ama Garnett, Minnesota’nın planlarını çöpe atan isim oldu. O güne
kadar bir tek Minnesota yetkilisi bile Garnett’i izlemeye gitmemişti.
Bu yüzden KG’nin nasıl bir oyuncu olduğuna dair en ufak bir
fikirleri bile yoktu. Garnett, Chicago’da çıktığı bir
work-out’ta öyle bir basketbol şovu sundu ki Saunders ve McHale
salondan ayrılırken ikisinin de ağzı açık kalmıştı. Tam salonun
dışına çıktıklarında Saunders döndü ve McHale’e şunları söyledi:
“Kevin bu çocuğu alacağımızı kimse bilmemeli!! Eğer onu 5.sırada
alabilirsek şanslıyız.” Bir önceki sezonda ancak 21 galibiyet
alabilen Timberwolves için yazarlar, takımı çekip çevirebilecek ve
kendisini NCAA’de ispatlamış Damon Stoudemire gibi bir guard’a
ihtiyaç duyulduğunu yazmaktaydı. Bırakın Garnett gibi daha olgunlaşmamış
bir lise oyuncusunu Jerry Stackhouse’un bile bir kumar olabileceğini
iddia ediyorlardı. Yani Garnett gibi uzun yıllara yayılması gereken
bir draft planının başlangıcı, değil kumar oynamak intiharın ta
kendisiydi!! Drafttan evvel McHale, Saunder’s şöyle dedi: “Flip eğer
bu çocuk başaramazsa ikimiz de kovuluruz!!”
Draft gecesinde Maryland’li Joe Smith (ki gelecek yıllarda
Minnesota’yla usulsüz anlaşma yaparak Timberwolves’un başını
oldukça ağrıtacaktı) 1.sırada Golden State tarafından seçiliyordu.
Clippers hakkını Antonio McDyess’dan, Sixers Jerry Stackhouse’tan
ve Washington da Rasheed Wallace’tan yana kullanmıştı. Beşinci sıradaki
Timberwolves’ta ise McHale ve Saunders, Garnett’ı kaçırmamanın
getirdiği rahatlıkla oldukça derin bir nefes alıyordu.
Minneapolis Lakers’tan Minnesota Timberwolves’a…
Minnesota, 1989-90 sezonunda Orlando Magic’le beraber NBA’e katıldığında,
Minneapolis ikinci kez bir NBA takımına ev sahipliği yapma şansını
yakalamıştı. Şehrin ilk NBA takımı ise daha sonra Los Angeles’a
taşınacak olan ve George Mikan ve Elgin Baylor gibi efsanevi isimlerin
oynadığı Minneapolis Lakers idi. Timberwolves bir anda Minnesota’ya
yeni bir heyecan getirdiyse de takımın aldığı kötü sonuçlar ve
genelde sezonu hep 3 aşağı 5 yukarı 20 galibiyet alarak tamamlamaları
neticesinde heyecan duygusu yerini hayal kırıklığına bıraktı.
Minnesota o kadar kötü bir takımdı ki hatırlarım babam, ben 12-13
yaşımdayken bana televizyona bağlanan oyunlardan almıştı. Tabii o
zamanlar şimdiki gibi playstation falan yok. Benim de favori oyunum
binbir güçlükle bulduğum “dandik” bir NBA oyunuydu. Oyunun tasarımcısı
Çinli programcı, fanatik bir Knicks taraftarı ve Starks hayranı olduğu
için John Starks oyundaki en iyi oyuncu olarak tasarlanmıştı. Ben de
New York Knicks’in karşısına “ezik” Minnesota’yı alıp John
Starks’a 50 üçlük attırmaya ya da Patrick Ewing’e 40 blok yaptırmaya
uğraşırdım. İşte Kevin Garnett geldikten sonra Minnesota’nın
oyunlara bile yansıyan bu makus talihi tersine döndü.
Dikkat Koca Köpek Var!!
Garnett gerçek anlamda ilk profesyonel maçına Milwaukee Bucks karşısında
çıktı. KG bu maçı şöyle anlatıyor: “İlk maçımda karşımda
Glenn “Big Dog” Robinson vardı. Başlarda maç oldukça keyifliydi.
Çünkü posterleri odamın duvarlarını süsleyen biri karşısında
oynamak bana heyecan veriyordu. Ama maç ilerledikçe çabuk öğrenmek
zorunda kaldım. Big Dog bazı pozisyonlarda gerçekten bana günümü gösterdi.
Ama ikinci karşılaşmamızda intikamımı aldım. Çünkü bu kez hazırlıklıydım.
Rövanşta 6 kez Bucks potasına bastım. Ayrıca koca köpeği de %34
şut yüzdesiyle oynattım. Daha ne isteyebilirdim ki!!”
Garnett kariyerinin ilk üç ayına takımın yedek kısa forveti olarak
başladı. (Bu aradaGarnett’e de kısa forvet diyoruz ya insaf, adam
2.11!!) Bu 3 aylık sürede ise 6.2 sayı ve 3.8 ribaund ortalamaları
ile oynuyordu. Hatırlayacaksınız, geçtiğimiz aylarda Kenny Smith ve
Charles Barkley’in Yao Ming hakkında girdikleri iddia ve Sir
Charles’ın bir eşşeğin oldukça nazik bir kısmına buse kondurmasıyla
neticelenen olaylar, Smith’in Ming hakkında yorum yaparken KG’nin
de ilk aylarında pek parlak bir performans ortaya koyamadığını ama
sonra kendisini yavaş yavaş toparladığını hatırlatmasıyla başlamıştı.
Gerçekten de Garnett, kendisine ilk beşte yer bulmaya başladığı
Ocak ayında aniden ortalamalarını 14.0 sayı ve 8.4 ribaund’a çıkardı.
All-Star haftasonunda çaylaklar takımına da seçilen KG, Batı takımı
hanesine 8 sayı, 6 asist, 4 ribaund eklerken Doğu takımında Damon
Stoudemire ve Jerry Stackhouse etkili oyunlarıyla takımlarını
94-92’lik skorla Batı karşısında galibiyete taşıyordu. KG çaylak
sezonunda 10.4 sayı ve 6.3 ribaund ortalamaları ile oynayıp NBA’in
en iyi ikinci çaylak takımına (All Rookie Second Team) seçildi. Ama
Minnesota KG’nin katkısına rağmen bir kez daha 20’li
galibiyetlerden kurtulamamıştı.
“Kevin hep 2.13’e ulaşırsa onu pivot olarak oynatıp Shaq gibi
uzunların üzerine salacağımı zannettiği için boyunun birazcık
daha uzamasından ödü kopuyordu. Onu 3 numarada oynatıp rakiplere kan
kusturmak varken hiç pivot oynatacak kadar budala olabilir miyim??”
Flip Saunders
Yoksa siz boyunuz kısa diye mi üzülüyorsunuz??
Kevin Garnett’in o dönemdeki en büyük korkusu uzun boyu nedeniyle
Saunders’ın kendisini pivot olarak oynatmasıydı. KG draft edildiğinde
takımın başkan yardımcısı Kevin McHale ile aynı boydaydı. Ama
aradan 14 ay geçtikten sonra KG, artık McHale ile yan yana durduğunda
ona 6 cm kadar yukarıdan bakıyordu. Kevin bu boy meselesini o kadar
kafasına takmıştı ki periyodik boy ölçümlerinden birinde adeta
gazetecelere yalvararak: “Hayır!! Lütfen etrafta benim 2.11 olduğumu
söyleyip durmayın!!” şeklinde bir istekte bulundu. Garnett’ı asıl
tedirgin eden şey ise coach Saunders’ın odasının duvarına astığı
ve KG’nin boy gelişimini takip ettiği bir çizelgeydi: “Kevin hep
2.13’e ulaşırsa onu pivot olarak oynatıp Shaq gibi uzunların üzerine
salacağımı zannettiği için boyunun birazcık daha uzamasından ödü
kopuyordu. Onu 3 numarada oynatıp rakiplere kan kusturmak varken hiç
pivot oynatacak kadar budala olabilir miyim?? O, 1.88’lik bir oyuncu
kadar hızlı ve çabuk. Büyük oyuncuların tanrı vergisi bazı özellikleri
vardır. Kevin Garnett’in olduğu gibi. Bu tür şeylerin nasıl olduğunu
sorgulayamazsınız sadece kabul edersiniz. ” Doug Collins de
Garnett’in fiziği hakkında şu yorumda bulunmuştu: “Bence tüm büyük
yıldızlar gibi Garnett de genetik bir ‘kaçık’ !!”
KG’ye dokunan yanar!!
İlk sezonunun ardından McHale ve Saunders takım ile ilgili tüm
planlarını Garnett üzerine inşaa etmeye başlamıştı. Düşünün
ki o yıla kadar takımın en önemli oyuncularından ve “orjinal”
Dream Team’in de üyesi olan Christian Leattner, KG’e yönelttiği
bazı eleştirilerden sadece bir kaç gün sonra takımdan postalanıyordu.
(KG ile arası hafif limoni olan Wally Szczerbiak’ın dikkatine!!) KG
ise önceleri kendisinin üzerine bu kadar düşülmesinden rahatsızlık
duyduysa da duruma çabucak alıştı: “Sanırım herkes iyi iş çıkarttığımın
farkındaydı. Sezon sonunda parçaları yerli yerine oturtmayı başardım.
Skor üretiyordum, savunmada çemberin etrafını kolluyordum ve takımın
sahada daha agresif olmasını sağlıyordum. Coach, sahada kendi başımın
çaresine bakabildiğimi görünce benden daha fazlasını yapmamı
istedi. Önce benim bir lider olmam gerektiğini sonra da takımı benim
üzerime kurmak istediklerini söylediler. Herşey o kadar çabuk olmuştu
ki!! Ben hala basketbolu ve NBA’i öğrenmeye çalışıyordum. Ve
onlar benim omuzlarıma sanki 8 yıllık oyuncularıymışım gibi
sorumluluk yüklüyorlardı. Ama sonra bunu yapabileceğimi anladım.”
İlk Play off sevinci ve bir kabusun başlangıcı
1996-97 sezonuna da McHale ve Saunders draftta büyük bir kumar oynarak
başladı. Garnett’in koca sezon boyunca “Bakın adamım Steph,
Georgia Tech’te ne güzel oynuyor seyretsenize, hadi onu bize alalım”
tarzındaki beyin eti yeme seanslarının da etkisiyle Wolves, draftta
Ray Allen’ın hakları karşılığında KG’nin kankası Stephon
Marbury’i takıma katıyordu. Kevin Garnett ve Stephon Marbury uyumu işe
yarayıp üstüne üstlük onlara bir de Tom Gugliotta desteği
eklenince Timberwolves, normal sezonu 40 galibiyet ile tamamlayarak
tarihinde ilk defa play-off’a kaldı.
Minnesota tarihinde bir diğer ilk de KG ve Gogliotta’nın All-Star maçında
oynamasıydı. KG maçı 7/1 şut yüzdesiyle 6 sayı, 9 ribaund ile
tamamlarken, Gugliotta 7/3 şut yüzdesiyle 9 sayı, 8 ribaund ile oynadı.
Minnesota’nın playoff yolculuğuna geri döndüğümüzde,
Wolves’un ilk turdaki rakibi yarı Dream Team kıvamındaki Houston
Rockets’tı. Minnesota belki bir sürpriz peşindeydi ama Clyde “the
glide” Drexler, Charles Barkley ve Hakeem O’lajuwon üçlüsü
Minnesota’yı paramparça ederek Timberwolves’u süpürdü.
KG ve Marbury arasına giren kara kedi
1997-98 sezonu Minnesota için yeni ilkleri de beraberinde getirdi Steph
ve KG liderliğindeki Minnesota, ligde çok canlar yakıp 45 galibiyet
alarak ilk kez %50’lik galibiyet yüzdesinin üzerine çıktı. KG ise
18.5 sayı ve 9.6 ribaund ortalamaları ile oynayarak bir kez daha
All-Star maçında yer almayı hakettiğini kanıtlamıştı. Üstelik
bu kez maça Batı takımının ilk beşinde başlıyordu. KG, 12 sayı
ve 4 ribaund ile oynarken maçın kahramanı hasta yatağından kalkarak
maça gelen ve kan kokusu alıp saldıran köpekbalıkları misali üzerine
oynayan Kobe’yi ekarte ederek 23 sayı, 8 asist ve 6 ribaund üreten
majesteleri Michael Jordan olmuştu.
Timberwolves, geçen yıldan elde ettiği tecrübelerle bu kez play
off’ta daha başarılı olacaklarını düşünüyordu ama
playoff’un ilk turunda karşılaştıkları Seattle özellikle Gary
Payton’ın üstün performansıyla seriden galip ayrılan taraf oldu.
Yalnız alınan bu sonuç takımda önemli değişikliklerin doğuşuna
zemin hazırlayacaktı. McHale, KG ile 125 milyon $ karşılığında
dudakları uçuklatan 6 yıllık bir anlaşma yapmıştı. Takımın diğer
önemli yıldızı Marbury ise takımda arka plana itilmekten oldukça
rahatsızdı. Sezonun başlamasıyla Marbury’nin düşünce tarzındaki
değişiklik sahaya da yansımaya başladı. Marbury, eskisine göre
daha çok şut kullanmaya ve “attırmaktan” çok “atmaya” yönelik
oynamaya başlamıştı. Takımın en kritik anlarda top kullanan
“crunch time” atıcısının kendisi olması gerektiğini iddia
ediyor ve Seattle serisini kaybedilme nedeni olarak da bunu ileri sürüyordu.
Sonunda Marbury, Saunders’a giderek sözleşmesi bitip Free Agent olduğunda
Minnesota’nın getireceği hiçbir teklifi kabul etmeyeceğini, mümkünse
ailesi ve arkadaşlarının yaşadığı New York’a veya New
Jersey’e takas edilmesini istedi. Bunun üzerine Minnesota yönetimi
Marbury’i 3 takımın dahil olduğu bir takasla New Jersey’e gönderip
yerine benim bir zamanlar en çok beğendiğim guardlardan biri olan
Terrell Brandon takıma kazandırıldı. Lock Out nedeniyle 50 maça
indirgenen normal sezonda Timberwolves, 25 galibiyet ve 25 mağlubiyet
alarak bir kez daha playoff’a kalırken Garnett’in çabalarına rağmen
takım, her zamanki alışkanlığını sürdürerek ilk turda Tim
Duncan ve San Antonio Spurs fırtınasına boyun eğiyordu.
1999-00 sezonunda takıma katılan çaylak oyuncu Wally Szczerbiak ve
tercübeli guard Terrel Brandon’ın da desteğini arkasına alan Kevin
Garnett, her zaman yaptığı gibi ortalamalarını bir önceki sezona göre
yükselterek 22.9 sayı, 11.8 sayı ve 5.0 asist’le oynarken
Timberwolves, 50 galibiyet’e ulaşmıştı. Ama artık taraftarları
bezdiren bir biçimde bu kez de Portland’a play offların ilk turunda
eleneceklerdi.
2000-01sezonu Malik Sealy’nin bir trafik kazasında ölümü ve Joe
Smith’le yapılan illegal sözleşme nedeniyle tatsız başladı. Yine
de Garnett gemisini kurtarmaya çalışan kaptan olarak maç başına
22.0 sayı ve 11.4 ribaund’lık double double performansıyla takımına
47 galibiyet kazandırdı. Ama adeta pilav günleri gibi geleneksel bir
hale gelen play off ilk tur kabusu tekrar Timberwolves’un üzerine
çöktü ve San Antonio zorlanmadan Minnesota’yı 3-1’lik skorla
eledi.
Aynı filmi geçen yıl da Dallas karşısında izledik. Geçen onca yılda
filmin senaryosunda değişen tek şey katillerdi ama kurban hep
Minnesota’ydı. Taraftarlar artık Kevin Garnett’in liderliğini ve
takımın geldiği noktayı iyice sorgulamaya başlamıştı. KG
Timberwolves tarihinin toplamda en çok sahada kalan, en çok top çalan,
en çok asist yapan, en skorer ve en çok top kesen oyuncusuydu. Son 3
sezonda sürekli olarak NBA’in en iyi savunma beşine (NBA All
defensive first team) ve 98-99 sezonundan beri de All NBA takımlarının
abonesi… Ayrıca Larry Bird, Wilt Chamberlain ve Oscar Robertson’la
beraber NBA tarihinde 3 sezon üst üste 20 sayı,10 ribaund ve 5 asist
barajını geçen 4 oyuncudan biri ama buna rağmen Minnesota iş play
off’a gelince hep sefilleri oynadı. Rakip takımların seyircileri
onlarla “Aslında ilk turu oynamasalar belki şampiyon bile
olabilirler” şeklinde dalga geçmekteydi.
Yeni sezon başlamadan önce bu tarz espriler ve hakkındaki eleştiriler
Kevin Garnett’i iyice öfkelendirmişti. KG, sezona bu öfkenin verdiği
hırsla başladı. Hele 37 sayı, 9 ribaund ve 5 top çalmayla oynayıp
MVP seçildiği All-Star maçından sonra adeta çıldırdı. Şu anda
Timberwolves, All Star maçından beri oynadığı 17 maçın 13’ünden
galip olarak ayrıldı. Lakers maçını saymazsanız, KG bu karşılaşmaların
hiçbirinde 20 sayının altına düşmedi ve sayı, ribaund ve asistte
triple double’a yaklaşan istatistiklerle oynadı. Şu anda ligde 23.1
ile sayı krallığında 8., 13.2 ile ribaund krallığında 2., 67 maçta
56 double-double’la 1. sırada. Ayrıca 5.8 ile asist krallığında
16.sırada ve bir çok gerçek guarddın sıralamada üstünde. Kuşkusuz
KG, normal sezonun en önemli MVP adaylarından biri hatta birincisi.
Yalnız işler normal sezonda ne kadar iyi giderse gitsin asıl önemli
olan Minnesota’nın Play-off’ta nasıl bir performans sergileyeceği.
Ama ne olursa olsun NBA, Garnett’e çok şey borçlu. Sadece insanlara
sunduğu enfes basketbol şovu yüzünden değil. Eğer Garnett küçük
yaşta cesareti ve yeteneği ile sahada kan ter ve gözyaşı dökerek
kendisini acımasızca eleştiren onca insana ve baskıya göğüs
germeseydi NBA’de liseliler hakkındaki tabu daha da sertleşen bir
mizansen içinde genç yeteneklerin karşısına çıkacaktı. Ve
kimbilir, belki bugün biz liseden direk profesyonelliği seçen Kobe
Bryant, Tracy McGrady, Jermaine O’Neil ve Amare Stoudamire gibi pek çok
yetenekli genci NBA’de göremeyecektik. Eğer LeBron James seneye
birinci sırada seçilirse herkesten önce tek bir kişiye teşekkür
etmeli: O da kendisine bu yolu açan Kevin Garnet!!..
|